Tefsirin Erken Döneminde Tevil: Mücâhid b. Cebr’in Aklî Yorumları
Prof. Dr. Mesut Kaya 2024-09-23
Mücâhid b. Cebr (ö. 103/721), tâbiîn neslinden ve tefsir ilminin öncü simalarından biridir. Hz. Ömer (ö. 23/644) döneminde, 21 (642) yılında Mekke’de doğmuş olan Mücâhid’in künyesi Ebü’l-Haccâc olup Kays b. Sâib el-Mahzûmî’nin (ö. 70/689-690) mevlasıdır. İbn Sa‘d’ın (ö. 230/845) rivayetine göre Mücâhid’in bizzat kendisi, Sâib’e hizmet ettiğini anlatmıştır. Mücâhid, İbn Abbas’ın (ö. 68/687-688) önde gelen talebelerinden biridir ve Kur’an’ı İbn Abbas’a pek çok defa arzettiğine dair rivayetler nakledilmiştir.1 102 (720), 103 (721) veya 104 (722) yılında vefat eden Mücâhid’in fiziki özelliklerine dair de önemli bilgiler gelmiştir. Mesela İbn Sa‘d, Fıtr b. Halîfe’nin (ö. 155/771 [?]) onu, saçı ve sakalları ağarmış vaziyette gördüğünü, kendisini gören birinin onu eşeğini kaybetmiş bir hırpani (harbendec) zannettiğini nakletmiştir.2 Mücâhid’in fakih, âlim, çok hadis nakleden sika bir râvi, kārî ve Kur’an’ı ve tefsiri en iyi bilen tâbiî olduğunda ittifak edilmiş; 3 bizzat kendi dilinden “bütün ilmini Kur’an’a adadığı” nakledilmiş, “imam ve şeyhü’l-kurrâ ve’lmüfessirîn” diye anılmıştır.4 Taberî (ö. 310/923), “Tefsirdeki İlmi Sebebiyle Övülen Kadim Selef Müfessirleri” başlığı altında Mücâhid ile ilgili bazı bilgiler kaydetmiş, İbn Ebû Müleyke’den (ö. 117/735), “Mücâhid’i beraberindeki levhalarla, Kur’ân-ı Kerim tefsiri hakkında İbn Abbas’a soru sorarken gördüm; İbn Abbas ona ‘Yaz!’ diyordu, Mücâhid tefsirin tamamını ona sordu” rivayetini, Süfyân es-Sevrî’den de (ö. 161/778), “Eğer tefsir Mücâhid’den gelmişse, o sana yeter”5 görüşlerini nakletmiştir. İbn Teymiyye (ö. 622/1225), Mücâhid’in tefsirine Şâfiî (ö. 204/820) ve Buhârî (ö. 256/870) gibi ehl-i ilmin itimat ettiğini, Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855) gibi tefsirde eser tasnif edenlerin, Mücâhid’den gelen tarikleri diğerlerinden daha çok tekrar ettiklerini, onun “tefsirde bir âyet” olduğunu söylemiştir.6 Hakkındaki bu bilgiler yanında onun Kur’ân-ı Kerim’i rey ile tefsir etme eğiliminde olduğunu gösteren rivayetler de nakledilmiştir. Söz gelimi İbn Kuteybe (ö. 276/889), Irak âlimleri içinde reye ve kıyasa en sert tutumu gösterenin Şa‘bî (ö. 104/722), en müsamahalı olanın ise Mücâhid olduğunu söylemiş; A‘meş’ten de (ö. 148/765) kendisinin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “En faziletli ibadet, güzel görüştür” (er-re’yü’l-hasen).7 İbn Teymiyye, Mücâhid bağlamında tâbiînin, sünnet ilmini aldıkları gibi tefsiri de sahabeden aldıklarını, bazı sünnetler konusunda istinbat ve istidlalle konuştukları gibi, tefsirde de bazan istinbat ve istidlal ile konuştuklarını dile getirmiştir. Mücâhid’in Kur’an’ı rey ile tefsir etme eğilimi yanında, Kur’an’a veya Arap efsanelerine konu olan bir kısım yerleri araştırmaya gittiğine veya birtakım ilginç olaylar yaşadığına dair de rivayetler vardır. Ebû Nuaym el-İsfahânî (ö. 430/1038), tevil ve tefsir, görüş ve öğüt sahibi diye nitelendirdiği Mücâhid hakkında A‘meş’ten, onun ne zaman hayret verici bir olay (u‘cûbe) duysa, onu araştırmaya gittiğini, Hadramut’a Berhût Kuyusu’nu9 görmek, Bâbil’e de Hârût ve Mârût hakkında bilgi sahibi olmak için gittiğini söylemiş, orada büyücü bir yahudi ile Hârût ve Mârût’u gördüklerini nakletmiştir.10 Zehebî de onun âhir ömründe Kûfe’de oturduğunu, çok yolculuk yapıp çok gezdiğini, bir cini yakalamaya çalışmak, bir erkeğin ölen karısıyla konuştuğunu duymak gibi yaşadığı bazı garip olayları nakletmiş, “Mücâhid’in ilimde ve tefsirde hoş karşılanmayan görüşleri ve gariplikleri” olduğunu söylemiştir. Bununla birlikte onun herhangi bir fırkaya mensup olmadığını anlatan bir rivayete de yer vermiştir.11 Mücâhid’in diğer bir özelliği de kimi konularda Ehl-i kitaba bilgi sormasıdır. İbn Sa‘d’ın rivayetine göre Ebû Bekir b. Ayyâş (ö. 193/809), A‘meş’e, “Mücâhid’in tefsirinden niçin kaçınıyorlar?” diye sormuş; o da “Onun Ehl-i kitaba sorduğunu gördükleri için” cevabını vermiştir.12 A‘meş’in tefsirine karşı mesafeli bir tutum takınılmasını, Ehl-i kitap âlimlerinden bilgi almasına bağladığı göz önüne alındığında, Mücâhid’in Ehl-i kitap’tan bilgi nakletmesi yönüyle de farklılık gösterdiği anlaşılmaktadır. Bu özelliği onun yukarıda sözü edilen araştırmacı kişiliğinin bir devamı niteliğinde değerlendirilebilir; zira o dönemin şartları düşünüldüğünde, Kur’an’da geçen kıssalardaki bazı unsurların anlaşılmasında, en önemli kaynak Ehl-i kitap’tır. Bununla birlikte, tefsire dair Mücâhid’den bu kadar çok rivayet gelmesi ve onun tefsirde muteber bir kaynak olarak görülmesi, A‘meş’in, insanların onun tefsirinden uzak durdukları görüşünü şâz duruma düşürmektedir. Bu sebeple tefsirde Mücâhid’den nakledilen rivayetlerin ne kadarının Ehl-i kitap kaynaklı olduğunun bilahare araştırılması ve A‘meş’in sözünün doğruluğunun tahkik edilmesi gerekmektedir. Çağdaş dönem tefsir tarihi araştırmalarında da Mücâhid ile ilgili kimi görüşler ileri sürülmüştür. Goldziher (ö. 1921), Mu‘tezile tefsirinden söz ederken, Mücâhid’i “Mu‘tezile’den daha önce, Kıyâme sûresinin 23. âyetini mecaza hamleden erken dönem rivayet ekolünden bir müfessir” olarak takdim eder.13 Bilahare Mücâhid hakkında, “Kadim sika âlimler onun tefsirinin en sahih tefsir veçhi olduğunu kabul ederler” der. Rü’yetullah meselesinde, Mücâhid’in görüşünü naklettikten sonra, “Bu, Mücâhid’de gördüğümüz, Kur’an’ı akılla tefsir etmenin tek örneği değildir” deyip yeri geldikçe zikredeceğimiz daha farklı örnekler verir.14 Fuat Sezgin (ö. 2018), Mücâhid’in, İbn Abbas’ın yakın talebelerinden biri olduğunu belirttikten sonra şunu söyler: Görünen o ki, Mücâhid aklî tefsirin ilk bağlılarından biridir. Onun tefsirinde pek çok mecaz ve teşbih ifadeleri vardır. Bazı tefsirleri ihtiyatla karşılanmıştır. Çünkü Mücâhid, pek çok defa hıristiyan ve yahudi âlimlerinden görüş almıştır. Fıkıh alanında ise hükümlerin tahricinde reye önem vermiştir.15 Bütün bu rivayet ve görüşlerden anlaşıldığı üzere, âlimlerin Mücâhid ile ilgili genel kanaati, onun öncelikle tâbiînden, sika, âlim ve kāri; İbn Abbas’ın talebesi olması hasebiyle tefsir ve Kur’an ilimlerinde üstün bir otorite olduğu noktasında birleşmektedir. O, bütün hayatını Kur’an’a ve tefsir ilmine adamış, kendi döneminin pek çok âliminin dile getirdiği gibi, tefsirde üstün bir mevki elde etmiştir. Bu nitelikleri ve tefsirdeki engin bilgisi sebebiyle tefsir ilminin en önemli kaynaklarından biri olmuş; Buhârî, el-Câmiu’s-sahîh’inde, Taberî, Câmiu’l-beyân’ında onun tefsirlerine önem vermişlerdir. Sadece onlar değil, Sezgin’in ifadesiyle hemen bütün müfessirler onun tefsirlerini nakletmişlerdir.16 Bu özellikleri yanında Mücâhid, tâbiîn âlimleri arasında özellikle rey ve içtihada önem vermesiyle ön plana çıkmıştır. İbn Teymiyye’nin “istinbata ve istidlale dayalı görüşler” diye nitelendirdiği,17 Zehebî’nin, “Tefsirde hoş karşılanmayan görüşleri vardır” dediği,18 onun bu tür yorumları olmalıdır. Çağdaş dönem araştırmacıları bunun adını “aklî tefsir” veya “tefsirde aklî eğilim” diye koymuşlardır. Buna göre Mücâhid, zamanla belirginleşecek olan tevil yönteminin veya aklî tefsirin öncü isimlerinden biri olmaktadır.19 Bu özelliği ile o, bir kısım müfessire ilham kaynağı olmakla birlikte, onun tefsirine itimat edip tefsirlerinde görüşlerini nakleden müfessirlerin eleştirilerine maruz kalmıştır. Ama bahse konu özellikleri onun tefsirde bir otorite olarak görülmesini ve güvenilirliğini hiçbir şekilde zedelememiştir. Bu makalede, Mücâhid’in bazı âyetlere getirdiği aklî yorumlar ele alınıp rivayetlerin çoğunun kaynağı olan Taberî başta olmak üzere müfessirlerin onun söz konusu yorumları üzerindeki kanaatleri tahkik edilecektir.
Yorum Sayısı : 0